16 Ekim 2010 Cumartesi

HAYAT AĞACININ DALLARI


Gerçek nedir? Ya da hayat gerçek midir sahiden? Eğer değilse gözlerimizi kapatıp tekrar açtığımızda başka bir dünyaya uyanma şansımız var mıdır? Daha güzel bir dünyaya...
Bunu merak eder oldum şu günlerde,keza gerçek sandığım şu yaşam ağacında sıkı sıkıya sarıldığım her dal tek tek kopar oldu,bir bir kayıp gider oldu umutlar ellerimden.Kopan ilk dal aşktı,belki de hiç yoktu böyle bir dalı ağacın,sadece bir umuttu.Daha sonra hayaller terk etti,diğerine bağlıydı bu dal da,kökten birleşmişlerdi,kopamayacak kadar sıkı bağlıydılar aşk dalıyla.Şimdi geriye kalan bir tek gelecekle ilgili bir ağaç dalı,ona sarılıyorum kalan tüm umut kırıntılarımla,elimde kalan tüm bez parçalarını bir dilek gibi o dala bağladım.Gerçek olmadığına inandığım bu yaşadıklarımın gerçeğe yönelen bir uzantısı olan bu dala tutunarak sarılıyorum geleceğini beklediğim başka bir dünyaya,tüm ideallerim uğruna sağlamlığına bile emin olmadığım halde ona sarılmaya değer,gelecek günlerin umudu yeter yaşama tutunmaya.
Peki ya gerçek değilse o dal da...?

11 Ağustos 2010 Çarşamba

Hayatımızın Yalanı: İkiyüzlülük


"Bugün kimse ölümcül hakikatlerden ölmüyor,keza yeteri kadar panzehir var",der Nietzsche. Panzehirimizse belli,yalan. Hayatımıza getirisi : İkiyüzlülük.Hayatın gerçeği.
Diyelim ki arkadaşınızın giysisi hoşunuza gitmedi,ona bunu açıkça söyleyebilen -siz dahil- kaç kişi tanıyorsunuz? Genellikle vereceğiniz cevap, "bugün çok güzel görünüyorsun" veya daha da abartarak - ki bu sizin bu konudaki üstün yeteneğinizi gösterir- ,"harika,tıpkı bir film yıldızı gibi" türünden cümleler olacaktır.Neden? Ya kalbi kırılırsa,ya kötü söz söyleyince alınırsa mesela.Unutulmuş bir söz ne de olsa: "Dost acı söyler".
Peki içinizden geçenleri onun da alınmayacağı şekilde ifade etseniz,mesela, " fena değil,ama daha da iyisi olabilirdi" sizce nasıl? Mademki insanlar yalanlardan hoşlanmaya alışmış,en azından hem kendinize biraz daha dürüst,hem de karşınızdakine zarif davranmış olursunuz.
İş hayatı mı? Oraya hiç değinmemek daha iyi. Zaten işverene,müdüre,personele,meslektaşına ikiyüzlü davranmazsan meslek hayatın kısa sürede sona erecektir."Ben hiç yalan söylemedim" mi diyorsunuz,hadi canım.Ufacık da olsa söylemişsinizdir,kesin.Ne de olsa iş hayatının da gerçeği: İkiyüzlülük.
Hazır bu konuya değinmişken,biraz da dürüst olmak istiyorum.Etrafımdaki bayan ordusundan mı bilinmez,ama erkeklere oranladığımda "genellikle" kadınlar arasında daha yaygın bu davranış.Özellikle kadın-kadın ilişkilerinde,bir lokma ekmeğin hasetine dayanamayan Vikingler misali birbirinin elindekini çekiştiren günümüzün kapital toplumunda, en çok kadınlar arasında ön-arka-sağ-sol sobe.Hatta bazen küçük hesaplarla başlayan çekişmelerde,genellikle çok sevilen bir makyaj malzemesi,ikiyüzlülük.Nedeni bazen iyi geçinmek,bazen kıskançlığı örtmek,bazen sevgisizliği bastırmak,içsel paranoyaları yatıştırmak.
Peki ya erkekler? Onlar hiç yalan söylemez mi? Hiç ikiyüzlü olmazlar mı? Olurlar elbette.Nasıl olmasınlar,iş hayatı bir yandan,günlük hayat bir yandan.Düşünsenize sevgilinize/eşinize," Yakışmış mı(giyim),güzel olmuş mu(yemek,dekorasyon,vs.) " sorularına cevap olarak beğenmediğiniz üzere,"Çok kötü,beğenmedim" dediğinizi.Kaçışınız yok size öyle bir nutuk çekerler ki beğenmek ne kelime,bayılmak zorunda kalırsınız,tabi bayılma nedeniniz meçhul.Ama iki erkeğin konuşmasında,örneğin bir saç meselesinde,"Bu ne abi,soyulmuş hıyara dönmüşsün" cevabını tüm samimiyetiyle duyabilirsiniz,keza iltifat denen ve bazen gerçeklik payı olsa da çoğunlukla doldurulmuş sözcüklerden oluşan o klişe cümlelere gerek duymazlar.
Burada da suçlu yine biziz aslında.Toplumun kendisi.Erkeklere çifte standart uygulayıp,kadınların ezilmesini meşru kılan canlılar topluluğu.Ötelediğimiz,duygularını görmezden geldiğimiz insanlar,yalanı hayatlarına ellerimizle yerleştirdiğimiz varlıklar,bu yalanlar sayesinde kendilerini ifade edebilme hakkına sahip oluyorlar.En çok kadınlar tabi sözünü ettiğim kesim.Biz erkekler onları oldukları gibi değil,olmasını istediğimiz gibi kabul edince,7 den 77 ye yalanlar yumağı kaplıyor hayatlarını.Töreler,gelenekler,adetler,hatta yasalar bile kadının nasıl olması gerektiğini tanımlayarak başka çözüm yolu bırakmıyorlar,ne yazık ki.Baba korkusuyla başlıyor ilkin,kaçamak yalanlar çıkıyor,arkadaşlarla gezintiler için ders çalışma bahaneleri(keza aile "erk"i başka bir erkeği asla kabullenemez,resmi olmadıkça) ,sonra eş baskısıyla devam edip (iş yemeğine çıkış ve eve giriş saatleri arasındaki ince denge mesela),toplum baskısıyla(eve erkek nev'inden bir dostunuz girebilir mi,hem "dost" da ne demek canım!) doğruluk duygularına son darbeyi indiriyoruz.Erkeklere böylebir kısıtlama var mı,suçlu hep kim? Ve sonunda sağlıksız ruh haline sahip,ikiyüzlü,yalan söyleyen kadınlar çıkarıyor ortaya,bizim kadınlarımızı.
Kusura bakmayın.Hayatımıza yerleşmiş bu ikiyüzlülük,her alanda.Tıpkı bir virüs gibi kanımızda dolaşıyor,gerektiğinde bizi hasta konumuna düşürüyor.En küçük yalanlar,bazen en büyük yalanlardır kanımca, çünkü hepimizi yaralıyor,hepimizi insanlıktan çıkarıyor,güveni sarsıyor,gururu zedeliyor,farkındalığı ortadan kaldırıyor,sahte bir kimlik oluşturuyor.
Lanet olsun sana...Lanet olsun bize,ikiyüzlülük!

24 Temmuz 2010 Cumartesi

Kartallar Yüksek Uçar




Hayat yeni başlıyor demiştik ya,tam da yenilikler öncesindeyim şimdi.Kapıma gelmiş yeni yeni fırsatlar dayanmış,bense yatırımlarımın sonuçlarını almanın verdiği mutluluk patlamasıyla,
"Acaba napsam,hangisini seçsem?" diye düşünüp duruyorum şu günlerde.
Yüksek uçmak...Ayaklarımın altında seyrediyorum dünyayı,herşey kanatlarımın altında gelişiyor şimdilik.Ya sonra?Bilmiyorum.Ama bildiğim 1 şey var,o da en karışık dönemlerimin rahatlıktan sonraki dönemler olması.Hani uç uç nereye kadar?İnmem gereken nokta doğru mu,yanlış mı?Feneri nerde söndürsem acaba?
Ben kalbimin sesini dinledim hep.Beni yanıltmadı,arada sinyaller kesik,ses cızırtılı geldi,ama şöyle böyle idare ettik şimdiye kadar.Bundan sonra da böyle olacak.Gidebildiğim yere kadar durmak yok,ardıma bakmak,üzülmek...Başkalarından medet ummaktansa,dar kapılardan geçmeyi tercih etmeliyim,çünkü hayat elimdeki en değerli şey,benim,sadece ve sadece benim.İstediğim yöne giderim,istediğim fırsatı değerlendiririm,doğru ya da yanlış.Zaman kaybı mı?E,ne var,boş durmaktan iyidir.
Bu kadar laf da 1 yüksek lisans için hani.Herkesin şöyle böyle yaptığı,bazılarının parayla peynir ekmek gibi sattığı/satın aldığı 1 hak,bilirsiniz.Ama bir de insanın o hakkı kendi elleriyle,torpilsiz,parasız,hem de zahmet çektiğini iddia eden sıkılgan insanların yaşadığı ve sözde çalıştığı mecralarda takla güvercini gibi atlaya zıplaya kazandığını düşünün.Düşündünüz mü?Ne güzel di'mi ama!
Adam sen de...Nelere takılıyorsun?Yükseğini alçağını kim takar buralarda ki.Kariyer için mi bunca zahmet?Derdin iyi 1 iş mi bulmak?O da kolay: DAYIM yaz 0000'a gönder,en yüksek maaş cebine girsin!Ya dayın da yoksa?
Çalışacaksın,hem de eşşek gibi.Güzel 1 CV hazırlayacaksın,akademik yaşantınla,iş deneyimlerinle,sertifikalarınla dolu olacak.Yırtınıp yırtınıp,kapı kapı sürünüp,elalemin ağız kokusunu çekip,"Yoruldum" diye söylenmeyeceksin.Aptallık edeceksin,bunların hepsini yapacaksın.Yapacaksın ki gece yastığa başını koyduğunda,hesapsızca,deliksiz 1 uyku çekebilesin.
Yüksek uçacaksın bu hayatta,kartallar gibi kayalıklarda,gururla son çığlığını atabilmek için...

28 Haziran 2010 Pazartesi

Hayat Asıl Şimdi Başlıyor!


Ne güzel şey okumak,sonu olmayan,başlandı mı bitmeyen tek uğraş.Günler belli,amaç belli,hedef belli,hele üniversite...Tek bir hedef var belki de,o da başarılı,ortalama,iyi kötü,şöyle böyle vs. MEZUN OLMAK.

Mezun olmak da ya sonrası? Şimdi n'apmalı,okumaya devam mı,tamam mı,yüksek mi,meslek mi,para mı,nasıl,nerede...Tüm bu sorular aklındayken insan nasıl olabilir,neler hisseder?

Tam da böyleyim bugünlerde.Bitti derken herşeyin aslında yeni başlıyor olması heyecan veriyor,heyecandan çok endişe bu,panik,bir yerlerden,bir şeylerden geride kalmak,adım atamama korkusu,uçurum kenarındayım ve bana uzatılan incecik birkaç ipten birine tutunmam gerek,ama hangisine?

Her neyse ne,şimdi mutluluğun tadını çıkarma zamanı.Hem zaten hayat sen planlar kurarken başına gelenler değil miydi? Öyleyse boşuna bu telaş,çünkü gelecek de birgün gelecek.O zaman gülüp geçmek istiyorum bunlara,üzülmemek,sıkılmamak,ilerde geriye dönük güzel hatıralarla karşılaşmak için.Çünkü öyle güzel hatıralarım var ki,hatta bazıları hep yanımda kalacağına inandığım hatıralar,onlar hatıra olmayacak.Hayatımın en güzel günlerini geçirdiğim senelerden geleceğe uzanacak olan hatıralar,aileme,sevdiklerime eklenen sevgi dolu hatıralar,onlar hatıra olmayacaklar.

Gelecek doludizgin önümde duruyor ve ben bu mücadeleyi sonuna kadar göğüsleyebilecek gücü kendimde buluyorum,çünkü ailemin,dostlarımın ve sevdiğimin hep yanımda olacağına artık daha çok inanıyorum.

Evet,hayat asıl şimdi başlıyor!

23 Haziran 2010 Çarşamba

Başlarken...


Sayın blog halkı,
Öncelikle bu blogun açılma nedeninin sevimli mi sevimli,güzel bir prensesin tavsiye ve ısrarları olduğunu söylememe izin verin,yoksa başımı dırdırıyla şişirmesinden korkuyordum,bu birinci itiraf.
İkincisi daha kişisel: paylaşma ihtiyacı. Belki birşeyleri insanlara anlatmak,içimi dökmek isteği,keza birbirimizle konuşmak için ölesiye meşgul olduğumuz ve arkadaşlarımıza ancak sanal ortamda ulaşabildiğimizi düşünürsek herhalde burada,bu ortamda böyle bir istekte bulunmak da tuhaf olmaz.
Neyi mi paylaşayım,ohoo...Aklıma gelen o kadar çok şey var ki saymakla bitmez,en azından hepsini özetlemek için şöyle diyeyim,aslında kişisel ve toplumsal profilimize aynada boydan boya bakmamız yeterli olacak.Ne güzel değil mi,kendimizi dev aynasında seyrede seyrede inandırılıp büyütülmüş bir nesil olarak geleceğe koşuyoruz şu günlerde.Bir yanda sorunlar dağ gibi büyüyor,diğer yandan biz yarınki günlük programımıza bile karar verebilmiş değiliz,ne haddimize,nasılsa birşeyler bir şekilde belirlenir,kader,kısmet,nasip,vs...Duracağımız noktayı belirlememiz gerek artık;ya anne-babalarımızın yöntemleriyle gururdan kendimizi havalara uçurup herşeyi olabileceğimize inanalım,ya da muhteşem geçmişlerimizden ders alıp kendi yöntemlerimizle özgürce yaşayalım,ne dersiniz?
"Off,sıkıldım ama..." dediğinizi duydum,tamam,pes ediyorum.Bağlayacağım yer de belli,aklımda kurguladım,dünden beri düşündüm,bula bula en klasik konuyu buldum,aşk...Tabi ya ne sandınız.Hayatıma uğramaz dediğim,yanından 10 metre,100 metre kaçtığım,sonunda beni sevgiden bloglara düşüren aşk işte.Zaten bir gelince de gitmiyor,Mevlana'nın dediği gibi ya içinde oluyorsun,tam merkezinde,ya da dışında oluyorsun,hasretinde.Kendini oraya buraya çarpa çarpa gidip otlara da konuyorsun...Gönül işte...Ama gün geliyor sana iyi gelen otu da buluyorsun. Sonrası mı?
Yeter bu kadar,çenem düştü,bu giriş yazısı amacını aştı,bir ara okumaktan sıkılmayanlarla görüşürüz,yani umarım=)))

Z.